Çin Guilin'de Miao Halkı kıyafetleriyle

7 Nisan 2012 Cumartesi

Dünyada ilk kalp naklini yapan Dr Christiaan Barnard’ın Cape Town’u

Cape Town ülkenin üç başkentinden sadece biri ve yasama başkenti, Pretoria yönetme, Bloemfontein ise yargı başkenti. Bayraklarındaki renkler gökkuşağını, dolayısıyla da ‘bir sürü ırkdan oluşmuş bir ülke’ olduklarını sembolize ediyor. Dünyadaki en büyük altı bitki krallığından biri burası. Q sesini dillerini damaklarına vurarak çıkarıyorlar. Bizim hayır anlamına gelen ‘cık’ sesimiz gibi. Böyle yapılan şarkılar varmış, ‘click tongue’ denen.

1795’de gelen İngilizler, kardeşi kardeşe düşürüp, yardım maksadıyla anlaşma imzalatıp yerlilerin topraklarını ellerinden almışlar. Hep hatırlarım rahip Desmond Tutu’nun sözlerini, ‘misyonerler geldiklerinde onların İncil’i, bizim de toprağımız vardı’. Dua edelim dediler. Bir gözümüzü açtık, bizim İncil’imiz var, onların da toprağı’.

Zencilerin oturduğu mahalle olan District 6, 1970’lerde buldozerlerle yerle bir ediliyor ve 60bin kişi evlerinden çıkarılıyor. Bu kişilere şehir dışında ev yapabilmek içinse yeni yollar için ayrılan parayı aktarıyorlar, o yüzden de şehrin içinde yarım kalmış köprü inşaatı görüyorsunuz, sanki yolun yarısı koparılmış gibi havada asılı.

Bugün siyahların %99’u işsiz ve yol kenarlarında bekleyip günlük işçi olarak kiralanmayı bekliyorlar.

Zengin evlerinin bahçe duvarlarının etrafı elektrik verilen tellerle çevrili. Onların Pronet’i ADT hırsız girince polise haber vermek yerine silahlı adam yolluyor.

Denizciler için deniz feneri gibi bir sinyal noktası olan 1060m yüksekliğindeki Masa dağının alt kısmı granit, üstü ise kumtaşı. Kuzeyden akan büyük nehirler kat kat ufak taş, kum, çamuru seviye seviye biriktirmiş. Bu 100 milyon sene sürmüş ve ağırlıkdan, kum artık çimento gibi sertleşmiş. Tabii bu olay 460 milyon sene önce bitmiş. Anlayacağınız çimento gibi sert bir dağ ama esasında kum. 10 milyon sene sonra bu dağ eriyecekmiş erozyondan dolayı.

Cape point bir çoğunun sandığı gibi Afrika’nın en uç noktası değil en uç güneybatı noktası. Agulhas en güney nokta. Tepeye çıkarken rüzgar beni savurup duruyor. Zorlu bir tırmanış oluyor ama yukardan manzara bir içim su! Burnun bir tarafı Atlantik bir tarafı Hint okyanusu.

Mandela’nın bir müddet hapsinde kaldığı Robben adasına ve township denen zenci mahallelerine gidiyorum. Her ülkenin gettosu vardır, gecekondusu vardır. Hindistan’da sokakları sidik kokar. Ama hiçbir ülkede topluma açık duşların ve tuvaletlerin etrafının tellerle çevrildiğini, kapılarında kilit olduğunu ve de önünde güvenliğin beklediğine şahit olmadım. Adamların o kadar gözü dönmüş ki ne varsa çalıyorlarmış, o yüzden de önünde güvenlik bekliyor. Bakkal bile malını demir parmaklılıklar ardında kimseyi içeri sokmadan satıyor. Okulların da etrafında dikenli teller var. Ülkenin nüfusu 50 milyon ve 40 milyonu bu gecekondularda yaşıyor. 4 milyonu hala evsiz. Sokaklarda ‘herkes komşusuna yardım etse kimin yardıma ihtiyacı kalır’ diye yazılar var. Geçenlerde bir bölgedeki sel baskını sonucu çocuklar kitaplarını plastik kutulara koyup nehri yüzerek okula gitmişler.

Büyücü bir doktora gidiyoruz. Migrenime çare olur mu acaba? Daracık karanlık ve her bir rafından ne olduğunu anlayamadığım bir takım otlar, kurutulmuş hayvan derileri sarkan bir dükkan burası. Babadan oğula geçiyormuş bu meslek.

Sokaklarda atılmış her türlü ahşap malzemeyle mangal yakıp üstünde koyun kellesi pişiriyorlar. Mangalı böbrek yağıyla yağlıyorlar. Kadınlar su kaynatıyor kazanlarda. Tavuk tüylerini daha kolay yolabilmek için kaynayan suya sokup çıkarıyorlar. Temiz içme suyu lüks buralarda.

6 milyon AIDS’li var ve bu da nüfusun nerdeyse onda biri ediyor. En sık toplantı çeşidi cenazeler bugünlerde. Artan cenaze maliyetlerinde indirim alabilmek için insanlar cenaze kurumlarına üye oluyor. AIDS yüzünden oluşan ölümlerle sık sık büyük çocukların reisliğinde aileler gözüküyor ya da büyükanneler torunlarına bakıyor. HIV’den ölenlerin aileleri utanıp akrabalarının AIDS’den değilde veremden öldüğünü söylüyor.

Erkekler 18 yaşında sünnet oluyor ve ceketle kasket giymeye başlıyor erkek olduğunun bir simgesi olarak. Şimdilerde 16 yaşında da sünnet etmeye başlamışlar. Evlenirken kadının ailesine başlık parası veriyorlar. Eğer kız eğitimliyse paranın meblağı artıyor.

Kalem testi diye bir şey duydunuz mu hiç? Renklilerle yani Hintli, Çinli vs, siyahları ayırmak için beyaz Afrikalıların ortaya çıkardığı bir test bu. Kalem saçın içine girmezse o siyah demekmiş çünkü saçları karışık kıvırcık ya.

Mandela 1964’da ömür boyu hapse mahkum edilmiş. Karısı 1400 km yol yapıp 30 dakika görebiliyormuş kocasını. Karısı o kadar sık tevkif edilmiş ki, artık evin kapısında ufak bir bavul tutar olmuş. Mandela, Robben Adasına arkadaşlarıyla beraber getirildiğinde, hukuk okumuş olan Mandela’ya gardiyan ‘ikimiz eğitimli insanlarız’ demiş, ‘böl ve yönet takdiği’ gereği. Arkadaşı bağımsızlık kahramanlarından Steven Tefu’ya ise ‘sen beşpara etmez adamın tekisin’ demiş.  Tefu karşılık vermiş ‘ben bütün dünyada tanınıyorum, üstelik senin başbakanından daha çok tanınıyorum’. Hapiste taş ocağında çalıştırılan Mandela ve arkadaşlarının ellerindeki yaralara doktor falan bakmadığından, yaraların üstüne işemişler, iyileşsin diye.

Günde bir kere yemek verilmiş mahkumlara ama siyahlara verilen yemekler her zaman renklilerden daha azmış. 6 ayda bir ziyaretçiye izin vermişler ama 18 yaş altındaki ziyaretçiye izin vermemişler. Dolayısıyla da mahkumlar çocuklarını 18 yaşına gelene kadar hiç görememişler. Sorun çıkaran mahkumların ise mektup yazma hakları 6 aya kadar alıkonuyormuş. İççamaşırı, çorap ve ayakkabı verilmiyormuş mahkumlara. Ada 1997’de müze olmuş, 1999’da ise UNESCO dünya kültür mirası.

Siyah rehber sürekli gelen turistlere teşekkür etti, ‘siz olmasaydınız apartheid bitmezdi, siz sesimizi dünyaya yaptığınız protestolarla duyurdunuz’ dedi.

HAYVANLAR ALEMİ
Yolda baboon’lar cirit atıyor. Devekuşları, foklar, dağ zebraları ve antelop gördüğüm diğer hayvanlar arasında. Ufak bir safari yapıyorum anlayacağınız.

Simon’s Town’da Boulders koyuna Penguen görmeye gidiyorum. Yumurtalarının üstüne tünemişler. Martılar da dolanıyor etrafda belki bir yumurta kaparım diye. Penguenler her sene tüylerini döküyorlar ve bu 21 gün zarfında su geçirmez özelliklerini yitiriyorlar. O yüzdende tüy dökme mevsimi öncesi kilo alıp 21 günde ekstra kilolarını kullanıyorlar. Penguenler saatte 20km hızla yüzebiliyorlar ve çoğu hayatları boyunca tek eşli kalıyor.

İbikleri mavi, vücutları siyah beyaz benekli bir tür tavuklar var botanik bahçesinde. Birine yem atınca hepsi üşüşüyor. Taşlaşmış ağaçları görüyorum. Kimi zaman ağaç dalları ya da gövdesi sel sularıyla ordan oraya savrulur ve üstü kum ya da çamurla kaplanır. Böyle olunca da ağacın normal çürümesi için gerekli olan oksijen ağaca erişemez. Sonunda suyun içindeki mineraller kütüğe işler ve ağacın organik elementlerinin yerini alır. Üstünden milyonlarca yıl geçince de ağaç taşlaşır.

Aslan çiftliğine doğru yoldayım, Finli bir çiftle. Girişinde tavuk üretme çiftliği var. Dünyadaki sirklerden kurtarılan hayvanlar ömür boyu burda yaşıyor ve onların yemek masrafını karşılamak için evlatlık alabiliyorsun. Yani parayı ödüyorsun, ama hayvan çiftlikde yaşıyor. Saat 16.00’da beslenme saatleri. Bakıcılar elektrikli teller arkasındaki hayvanlara 4-5 tavuk atıyorlar. Şimdi anladınız mı girişdeki tavuk çiftliğinin sebebini. Kıtır kıtır kemiklerini kırarak yiyor aslanlar bu tavukları. Bu hayvanları vahşi doğaya bir daha bırakamıyorlar çünkü avlanmayı bilmiyorlar. Bebekleri diğer çiftliklerdeki gibi sevdirmiyorlar, vahşi hayata sadık kalabilmek adına. Zira sevdirilen aslan yavruları annelerinden ayırılıyormuş ki aslan 6 ay içinde yeni bir bebek dünyaya getirsin. Normalde aslan 2 seneden önce yeni bir bebek doğurmazmış. Bu yavrular insanlar sevsin diye normal çevrelerinden uzak yaşatıldıklarından asla vahşi hayata dönemiyormuş ve sirklere satılıyormuş. Bu aslan yavruları ısırmasın ve tırmalamasın diye önce eğitimden geçiriliyormuş. Ayrıca bu yavrular insanlar için ölümcül sonuçlar taşıyabilecek parasitler taşıyormuş. Aslanlardan biri bembeyaz, bunun albino değil özel bir tür olduğunu öğreniyoruz.

Aslanlar gruplar halinde yaşıyor. Erkek aslanlar, bölgeyi korumakla yükümlü. Bu bölge 259 km kareye kadar bir arazi olabiliyor. Yok yanlış yazmadım, birim 259 km kare. Bölgelerini işeyerek belirliyorlar. Dişilerin görevi avlanmak.

Aslanı, pengueni, Ümit Burnu, Masa dağıyla aklımda kalacak bir ülke Güney Afrika. Ama en çok da deniz kenarında çok ucuza yiyebileceğiniz jumbo karidesleriyle...