Çin Guilin'de Miao Halkı kıyafetleriyle

12 Kasım 2012 Pazartesi

PEKIN 2012

Dört büyük icat diye anılan, kağıt, barut, pusula ve matbaanın keşfedildiği, ortak dilleri Mandarin olsa da 50’den fazla etnik azınlığı olan 1.340 milyar nüfuslu Çin yollarındayım. Çin bu dört büyük icadın yanısıra porseleni, ipeği, uçurtmayı, kağıt parayı, demir dökümünü, desimal sistemi, abacusu, kargo gemilerini ve şemsiyeleri yaratan kültür.

PEKIN
Altı yüzyıl başkentlik yapmış, 13. yüzyılda Cengiz Han tarafından yakılmış  Pekin’in havaalanı da, lüks Pangu Oteli de bir ejderhaya benzer şekilde yapılmış. Beijing, şehrin diğer adı ve ‘kuzeyin başkenti’ anlamına geliyor.

Otobanlardaki gişeler Çin stili çatılı tahta tapınakları andırıyor. Kimi kırmızı kimi altın rengi boyalı. Gişede genelde bayanlar ücret alıyor. Çin’de trafik  berbat derler, İstanbul’dan sonra o kadar da kötü gelmiyor gözüme. Çinliler artık zenginleştiği için eskisi kadar çok bisiklete binmiyorlar. Motosiklet alıyorlar, hem de bazıları elektrikli ama otobanlarda zaman zaman bisikletlilere rastlanıyor. Arabasını otobanlarda sürmek isteyenlerin devlete 20,000 TL ödemesi gerekiyor.

Sık sık hurma ağaçları görüyorum, kırmızı fenerler asılı Pekin sokaklarında. 1 Ekim’de kuruluş yıldönümlerini kutlamışlar.

Olimpiyat stadına yakın bir otelde kalıyorum ve Ming ve Qing hanedanlığı zamanında fermanların okunduğu, 1949’da da Mao’nun Çin Halk Cumhuriyetini ilan ettiği ‘cennetsel huzura giden kapı meydanı’ anlamına gelen Tiananmen meydanına doğru yola çıkıyorum.

1989’da hükümeti protesto eden binlerce öğrencinin katledildiği Tiananmen meydanı kocaman! Yasak Şehre giden kenarında devasa bir Mao resmi var, her sene 1 Ekim’de kuruluş bayramında değiştiriyorlar yıpranan resmi. Diğer kenarında ise devasa iki adet ekran var, Çin’in farklı yerlerini gösteriyor. Üçüncü kenarında Çin Milli müzesi ve sonuncusunda da parlamentosu var. Mao’nun mumyalanmış vücudu ise sabahları ve akşamüstüleri meydanın ortasındaki mazolede halka sergileniyor. Bu meydanda ilk defa bir Amerikalı country müzik grubu konser vermiş. Burası dünyanın en çok kameralı meydanı. Sokak lambalarının altlarında bile kameralar var.

UNESCO Dünya Kültür Mirasının bir parçası olan 720bin metrekarelik Yasak Şehir, dünyaya kapılarını ilk kez Bernardo Bertolucci’nin Son İmparator filmiyle açmış. Son İmparator Puyi’nin hayatı anlatılmış bu filmle. Qing hanedanlığının sonuncu İmparatoru olan Puyi son günlerini bahçıvan olarak geçirmiş ve bir zamanlarki sarayına turist olarak gitmiş. 1967’de ölünce külleri harem gözdeleri ve hadımağalarının bulunduğu mezarlığa defnedilmiş. Ancak 1995’de dul eşi mezarını normal bir mezarlığa defnedebilmiş.

500 yıl boyunca 24 imparator hüküm sürmüş Yasak Şehirde. Girişindeki davul ve çan kulesi eski bir Moğol adetinden kalma, tehlikeleri ve saati bildiriyor.  1920’lere kadar Çin dünyasının merkezi olarak kabul ediliyormuş burası.

İçerideki beş mermer köprü Confucianism’in beş prensibini temsil ediyor ve görevlilerin taktıkları yeşim kemere gönderme yapıyor. Meridian kulesinden İmparator savaşa giden ordusunu selamlarmış ve yeni takvim yılını gösteren seremonileri burada yaparmış. Bulutlar arasında incileri takip eden ejderhalarla bezeli rampayı sadece İmparator kullanabilirmiş. Saraydaki 200 tonluk birbirine geçmiş lotus dizaynlarından oluşan taş blok kışın yollara su döküp dondurulup üstünden kaydırılarak saraya getirilmiş.
İmparatoriçe sadece düğün günü bu yoldan yürüyebilirmiş. Rampalar dünyayı temsil edermiş. İmparatoriçe yeryüzünü, imparator da gökyüzünü temsil ediyormuş ve birleştiklerinde dünya oluşuyormuş.

Sarayın üç kapısı var ve her birinin çatısında dört çıkıntısı var. 3X4=12 O yüzden 12 imparatorluk sayısı. Çatıların köşelerinde yer alan tek sayılı figürler binaları yangından korumaya yararmış, çünkü tek sayılar su ile özdeştirilmiş. Tek sayılar yang’i, yani erkek karakteri, yani İmparatoru temsil edermiş. O yüzden de burdaki figürler dokuz adet. Denildiğine göre 9999 adet oda var ve 9X9=81 olduğundan dolayı İmparator kapılarında 81 adet bronz yuvarlak figür var. İmparatora dokuzun beşi diyorlar yani bir ve dokuz sayılarının ortasında yeryüzü gökyüzü dengesini sağlayan kişi. İnançlarına göre İmparator Tanrı’nın temsilcisi. Ejderha, İmparatorluk sembolü ve gökyüzü ve cenneti temsil ediyor.

Saray kapısındaki iki aslan koruma anlamına geliyor ve dişinin pençesinin altında bebeği varken, erkeğin pençesinin altında dünya var. Bu da doğum ve dünyayı sembolize ediyor.
Saraydaki sütunlara halk dileklerini bırakırmış. Tütsü çanaklarında yakılan tütsüler ise nazara karşı iyi geliyormuş. Sarayın çatısı dünyayı temsil eden  imparatorlara özgün sarı renkde. Bahçedeki bronz küpler, yangın halinde gerekecek su için dolu olarak tutulurmuş. Kütüphane çatısı suyun rengini temsil eden siyahtan yapılma, böylelikle yangınlardan korunuyor bina. Ama bu renk Mao’nun kültür devrimi sırasında kitapları yakmasını önleyememiş.

Sarayda 15-16 yaşındaki asil aile çocuklarını bir teste tabii tutarlarmış, geçenler imparatora hizmet etmeye hak kazanırmış.

İmparator hareminde 3000 gözde varmış. Çocuk sayısını ise bilmek zor. Üst düzey hükümet görevlilerinin hep birden fazla eşi olurmuş.  Prensler yeşil giyermiş, büyümekte olgunlaşmakta olduklarını sembolize etmek açısından. İmparator, kendisinden sonra gelecek İmparatoru seçermiş ve adını bir kağıda yazıp kağıdı da bir küpe koyup saklarmış. Çin yılbaşında ise sarayda yapılan törenlerde saray hazinesi halka gösterilirmiş. Saraydaki 1.5 miyon parçalık hazine bugün müzede.

Cennetsel Saflık sarayında son Ming İmparatoru kırmızı mürekkeple bir mektup yazıp ardından sarhoş olup 15 yaşındaki kızını ve gözdelerini öldürüp sonunda da kendini asmış. Bu sarayda Qing hanedanlığı sırasında, Mançuryalı şamanlar tarafından ay takviminin 7. ayının 7. gününde sevgilileri sembolize eden yıldızlar, İmparator ve gözdeleri için hayvanlar kurban edilmiş. Bu gün, Çin’de hala sevgililer günü olarak kutlanmakta.

İyi bir hasat için de hayvan kurban edilirmiş ve kurban eti pişirilirmiş sarayda. Hiçbir dünyaya meyil etmeden harmoni için de yaşarsak dünya güzelleşir barış ve düzen içinde olur der Confucius’un ‘Book of Rites’ kitabı. Çin’in en eski kitabı sayılan ‘Book of Changes’ ise cennet ve dünyanın birliğinden bahseder.

Çin kültüründe doğu baharı sembolize ediyor. Saray bahçesinde dalları birbirine sarılarak büyümüş iki ağaç var. Dendiğine göre son Qin hanedanı ve eşi burda resimlerini çizdirip öldüklerinde tek kanatları olan iki kuş olarak cennete uçacaklarını ve dünyada bu ağaç gibi beraber büyüyeceklerini sembolize etmiş. Eski zamanlarda bahçıvanlar ağacı ortadan ikiye böler, kesilen kısmı ıslak çuval ve ardından yağlı bezle sararlarmış ki ağaç ölmeden büyümeye devam etsin. Bu ‘V’ seklindeki ağaçlar, Çince insan anlamına gelen karakteri temsil ederlermiş.


Şehir duvarları en eskileri Jing hanedanlığı sırasında 1115-1234’de inşaa edilmiş. Moğol hanı Kubilay’da olmak üzere bir sürü hükümdar sırasında yenilenmiş bu duvarlar. Çan kulesinde 24 küçük ve bir büyük çan var. 24 çan günün saatlerini belirtmek için çalıyor. Bahar festivalinde halk gelip bu çanları iyi şans getirsin, kötü ruhları kovsun diye çalıyor. Bu binaların olduğu yere ejderha hattı deniyor çünkü saraya ait tüm binalar burda.

Eski Çin’I görebileceğim Hutong’lara gidiyorum. Bu bölge eskiden saray erkanının yaşadığı evlermiş. Hutong, Moğol lisanında ‘dar sokak’ anlamına geliyor. Yazın şehirde yeterince su bulunmadığından göl kenarına inşaa edilmiş. Asillerin evlerinin çift sayı olan 4 adet kirişi var. Kirişsiz evler halkın evleri. Çıkıntıların üstünde bol şans diye ibareler yazılmış, bir anlamda nazar duası. Bu çıkıntılar çöpçatanlığa da yarıyor. Herkes evine bakıp kendi sınıfına göre evleneceği kızı seçiyor. Eğer üst düzeyde bir erkek düşük seviyeden bir kıza gönül verirse, birlikteliklerinde kız gözde sınıfını geçemiyor. Yüksek sınıftan bir kızın kendinden düşük seviyede bir erkekle birlikteliği ise olası değil.

Evler bir avlunun etrafında toplanmış vaziyette. Sokağa açılan kapı feng shui’ye göre güneybatıda olmak zorunda. Bir evi ziyaret ediyoruz. 7 aile aynı avluya bakan evciklerde yaşıyor. Kirası 50 yuan, yani 15 YTL. Bahçedeki kafesde ufacık bir sincap yaşıyor. Kapı girişinde bir abacus ve su kabakları var. Su kabaklarının üstünde ‘bol şans’ yazıyor. Daha çok çocuk sahibi olabilmek için olduğunu söylüyorlar, birden fazla çocuğun yasak olduğu bu ülkede. Daha çok çocuk, daha çok prestij demek kültürlerinde. Özellikle kırsal kesimde bedava işçi anlamına geliyor. Oysa birden fazla çocuk yapana 350 dolardan 12bin dolara kadar ceza kesiyor devlet.

Avlu içine yerleştirilmiş bu evciklerde fakirler yaşıyor. Evlerde tuvalet ya da banyo yok. Kışın soğukda bile tuvaleti gelen mahallenin tuvaletine gitmek zorunda. Evin mutfağındaki lavaboda yengeçler canlı canlı dolaşıyor, kimi de kaçmaya başlamış bile yukarıya tırmanarak. Akşam yemeğinde yengeç var anlayacağınız. Bodrum katı gibi küçücük pencereli bu odada LCD TV ve klima var.

13. yüzyıl sonunda suni olarak yapılmış Kunmig gölü etrafındaki arazi 1750’de imparatorluk bahçesine dönüştürülür ve yazlık saray yapılır. Yazlık saray bugün UNESCO Dünya Kültür Mirasının bir parçası. Qing hanedanlığından dul İmparatoriçe Cixi sarı ipek bir perdenin arkasından 47 sene boyunca önce oğlu, sonra da yeğeni imparatora ne yapması gerektiğini söylemiş burda. 728m’lik bir bahçe koridoru var bu sarayda ve bu koridor Çin’in farklı yörelerinden manzara ve Çin edebiyatının hikayelerinden 8000 resimle bezenmiş. Donanma için ayrılmış paralarla, çay seremonileri için yaptırdığı mermer görünümlü taş ve tahtadan yapılma büyük bir teknesi var İmparatoriçe Cixi’nin. Pekin operası bu sarayda teşvik edilen bir sanatlardan biri. Yazlık saraydaki iki kule askerlerin ve bilimadamlarının imparatora verdiği desteği sembolize ediyor.

Dünyanın 7 harikasından biri olan yer yer genişliği 9m ve yüksekliği 15m’e kadar yükselen Çin Seddindeyim. Turlar farklı farklı bölgelerine getiriyorlar Çin Seddinin. Bizim geldiğimiz tarafında üç gözetleme kulesi var dağlarda. Ve bu üç kuleye giden merdivenler. Dik merdivenleri tırmanmaya başlıyorum ama daha ilk kuleye gelmeden geriye dönüp manzaraya bakınca ne kadar yükseğe çıktığımı algılayıp merdivenleri dolduran kalabalık ve itiş kakışdan tırsıp merdivenlerin ortasına oturuyorum biraz soluklanmaya. Manzarayı içime sindirip korkumu yendikden sonra tırmanmaya devam ediyorum. Çin seddi yılan gibi kıvrıla kıvrıla gidiyor önümde.

İlk duvarlar MÖ 7. yüzyılda yapılmışşsa da esas büyük kısım MÖ 2. yüzyılda yapılmış ve bu duvarlar birbirlerine bağlanmış. Bu duvarları her ne kadar Moğollar atlarıyla geçemesin diye yapmışlarsa da hem 13. hem de 17. yüzyılda bu duvarlar aşılmış. Seddin  yapılmasının bir diğer sebebi de İpek Yolu üzerinde nakledilen mallardan gümrük almakmış. Arkeolojik araştırmalara göre tüm seddin uzunluğu 21bin km. Gözetleme kulelerinde kurutulmuş kurt tezeği yakarak haber ulaştırırlarmış. Kuleler iki ok atışı birbirinden uzakda inşaa edilmiş ki korunamayan tek karış kalmasın.

Çin seddi boyunca çiftlerin isimlerini yazıp bıraktığı kilitlere rastlıyorum. Çin seddinde kullanılan taşlarla 5m yükseklik ve 1m ende bir duvar yapılsa Ekvatoru çevreleyebilirmişiz. 1970’lerde ABD cumhurbaşkanı Nixon burayı ziyaret ettikden sonra turizm patlaması yaşanıyor ülkede.

Akşam Wangfuging alışveriş caddesine gidiyoruz. Sokak satıcıları şişlere dizdikleri akrepleri, hamam böceklerini, larvaları, deniz yıldızlarını, tüyleri yolunsa da gözleri gagası üstünde duran kuşları, deniz atlarını, deniz kestanelerini, yılanları ve tavuk pençelerini yağa atıp kızartıyorlar.


Akşam mitolojik bir hikayenin anlatıldığı bir şova gidiyorum. Sahne düzeni süper, sanki Broadway şovu. Sahneler sağdan soldan geliyor, iniyor, çıkıyor, dönüyor ve en sonunda da 40 ton su sel olup sahnede akıyor. Miss Saigon’da sahneye helikopter iner, Phantom of the Opera’da nehirde sandalla gezerler ama bu şov onlardan daha etkiliyor beni.


Devam edecek... 

1 yorum:

  1. durmak yok dünyayı dolaşmaya devam mehpare:) güzel ve aydınlatıcı yazılarını zevkle okuyorum okutuyorum sevgiler.

    YanıtlaSil