Çin Guilin'de Miao Halkı kıyafetleriyle

27 Aralık 2012 Perşembe

GUİLİN 2012
Yangsuo nehrinde beş saatlik bir tekne gezintisine çıkıyorum. 20 yuanlık banknotun arka yüzüne resim olmuş tepecikler var burda. Vietnam’daki Halong Bay’e benziyor manzara. Gezi boyunca bamboo dallarının yan yana getirilmesiyle yapılmış sallarda mor çam kozalağına benzer meyvalar satıyor Çinliler. Teknenin ahçısı ise kahverengi nehir suyuyla yıkadığı balıkları ayıklıyor. Nehir kenarında beyaz gelinlikli bir gelin poz veriyor. Çinli rehber ayçekirdeği getirmiş hediye, çıtlamayı bilir misiniz diyor? Bilmezmiyiz!


Akşam göl kenarındaki parkda geleneksel Miao halkının kıyafetleriyle resim çektiriyorum. Çinliler benimle resim çektirmek istiyorlar. Ay ve güneş pagodalarını ışıklandırmışlar. Parkda gene dans edenler var.

Oteldeki gelin ve damat geleneksel kıyafetler içinde. Gelin kırmızı ipek altın sarısı desenli bir elbise giymiş, Eteğinin belinden üç parça kuşak gibi sarkıyor. Kolu 2 kat, biri kısa biri uzun…Yakasından Çin püskülleri sallanıyor. Erkekse siyah yakasız ipek gömlek ve pantalon giymiş. Gelin tebrik edenlerin sigarasını yakıyor, onlar da kırmızı zarflar içinde para hediye ediyorlar. Yanında bir adam gelenlere şeker ikram ediyor. Salonun girişine bir masa üstüne yalancı bir düğün pastası konmuş, gelen geçen masadaki bir deftere düşüncelerini yazıyor.


ŞANGAY
Dediklerine göre Şangay parayı kazanır Pekin’se dağıtırmış. Ortasından Huangpu nehiri geçiyor şehrin. Nehrin karşısındaki kara parçası Pudong’da ise ünlü 457m’lik Oriental Pearl TV kulesi ve şişe açacağına benzediği için bu adı alan 494m’lik Şangay Dünya Finans Merkezi kulelerinin de bulunduğu gökdelenler görülüyor. Pudong bölgesi 20. yüzyıl ortalarına kadar gecekondu ve genelevlerle doluymuş. Şu ünlü gangster Büyük Kulaklı Du’da 1920’lerde burda yaşıyormuş. Bund’da bir bankası bile olan Du’nun bir sürü karısı, gözdesi ve Chiang Kai Shek’le iş ilişkisi varmış. 1990’da özel ekonomi bölgesi olunca dünyanın en büyük gökdelenlerinin olduğu bir bölge haline gelmiş.

Şansımıza hava puslu. Amerikadan expat olarak buraya gelip çalışan arkadaşlarım TV kulesinde çok kuyruk oluyor, sen şişe açacağına çık diyor. Bilet alırken kasiyer yalnız puslu uyarayım diyor, başka şansım olmadığı için çıkıyorum. Katın yerlerinin bir kısmını cam yapmışlar. Aşağıya bakmak ve o cam zeminde yürümek yürek istiyor. 97. kattayım ne de olsa. Her ne kadar Şangay’ın nüfusu diğer gökdelen şehirler olan NY ve Tokyo’dan fazlaysa da km kare başına düşen insan sayısı Tokyo’da 14,000 iken Şangay’da 3030.

Nehrin karşı kıyısı Bund, Avrupa tarzı 20. yüzyıl başlarında yapılmış binalarla dolu. Sabah akşam kalabalık nehir kenarı. Herkes burdan Şangay’ın skyline’nını oluşturan TV kulesinin de olduğu manzaraya bakıyor, tekneye biniyor.

Takside arka koltukda otururken önümdeki ekrandan reklamları seyrediyorum. Taksi şoförümüz güneşte yanmamak için eldiven giyiyor. Sokakdaki kuş kafeslerinin su çanakları bile Çin işi mavi desenli porselen.

Sokaklardaki masalarda genci yaşlısı domino ve kağıt oynuyor. Havaalanı ve Şangay şehir merkezi arasında çalışan tekerleksiz manyetik bir hatta giden Maglev treni 301km hızla bizi götürüyor. Gündüz saatlerinde hızı daha da yükseliyor.

Expat arkadaşlarım Beyza ve Güner burdaki hayatlarından çok memnunlar. Amerika’da her işi kendileri yapmaları gerekirken burda işgücünün ucuz olmasından dolayı şoförlü arabaları ve çocukları okula getirip götüren hizmetçileri var. Amerikan stili bahçeli evlerde oturuyorlar ve gece hayatının zevkini çıkarıyorlar. Çok güzel bir bölgede beni yemeğe götürüyorlar.

Yeşim Buda tapınağının önünde her tür sakat dilenci var. Gruptan biri çocuklu dilenciye para vermek istiyor ama diğeri önünü kesiyor. Kadıncağız sağa adım atsa sağa, sola adım atsa sola gidiyor. Sonunda gruptakiler kadını kurtarıyor. Tapınakda Burma’dan getirilen iki yekpare yeşim Buda figürü var, 100 kadar da rahip. Bunlardan birinin 1000 ton olduğunu iddia ediyorlar. Heykellerden biri Budanın meditasyon yapar halini, diğeri ise nirvanaya ulaştığı anı resmediyor. Meditasyon halindeyken bir eli havayı diğeri toprağı gösteriyor. Bu onu yolundan çevirmeye çalışan kötü ruhlara bir işaret, ‘aydınlanmadan bu yoldan ayrılmayacağım toprak da buna şahit’ diyor. Yatan Buda ise ölümü temsil ediyor, Buda’nın büyük kulakları ise aydınlanmak için herşeyi dinlediğini ve duyduğunu. Tapınağın diğer heykellerinin orasına burasına sıkıştırılmış paralar görüyorum, bunlar tapınakda yaşayan rahiplere yapılan bağışlar.

Yu bahçeleri, 10TL’e cappuccino satan Starbucks’dan Maraş dondurmacısına, Çin yemeğinden ‘look a look’ diyen Çin hediye satıcılarına kadar herşeyi bulabileceğiniz bir yer. Ming hanedanlığı döneminde yapılan tapınakda ayin var. Kırmızılı roblarıyla Budist rahipler mantralar tekrarlayıp ziyaretçilere iyi şans duaları yazıyorlar.  Yelpaze müzesini ziyaret ediyorum. Ming hanedanlığından beri yelpazelere resim çizmek ve hat sanatını kullanmak moda olmuş.

Tapınakların çatılarında elbette ejderha sembolleri var. Çin ejderhasının yılan gibi bir vücudu, geyik boynuzları, atmaca pençeleri, balık pulları ve boğa kulakları var. Bu ejderha yüzebilir, uçabilir, başka hayvan şekillerine girebilir ve nazardan koruyabilir. Beş pençeli ejderha sadece İmparatoru sembolize ediyor. Ejderha yin yang terminolojisinde yang’i temsil ediyor. Ejderhanın seller, yağmurlar, kasırgaları yöneten bir kuvveti var, aynı zamanda da güç ve şansı temsil ediyor. Çin’de ayrıca başarılı insanlar ejderhaya benzetilirken, başarısızlar da solucana benzetiliyor.

Zhujiajiao, Şangay’ın Venediği, şehre bir saat uzakda. Otobüsle gidelim diyoruz. İnternet sayfasında otobüsün nerden kalkdığını yazmış ama numarasını yazmamış. Çince de okuyamadığıma göre zor olacak! Neyse ki şanslıyım, otobüs terminal amirliğindeki kız İngilizce biliyor ve doğru otobüse yönlendiriyor. Bileti otobüsdeki biletçiden alıp gülümseyen Çinliler arasında yola çıkıyorum. Bilet 4TL. Biletçinin kapının yanında ayrılmış koltuğu var.

Rickshaw benzeri önü bisiklet bir arabayla köyün girişine kadar gidiyorum ve kanallardan oluşan ve envayi çeşit ilginç yiyeceğin satıldığı sokakları geziyorum. Şekerci ağdasını mermere bir kelebek şeklinde döküyor ve sopasını da yapıştırıp gelen geçen çocuğa satıyor. Bir şeker bu kadar mı sanata dönüştürülebilir?  Minik kırmızı elma şekerleride şişe dizilmiş alıcılarını bekliyor. Tapınakda altın yaldızlı kağıttan yapılmış çam kozalağı benzer objeleri yakıyorlar duaları gerçekleşsin diye.

Şangay hayvan bahçesindeki pandanın poposu kaşınıyor anlaşılan, ağaç kütüğüne bir sağa bir sola poposunu sürtüyor. Sonra da bir insan gibi sırtını dayayıp oturuyor. Poposu kaşınan diğer bir hayvan da bir cins maymun, kaşımakdan kıpkırmızı olmuş poposunu dikmiş havaya yatıyor. Pandaların bebeklerini kendilerinin dokuzyüzde biri kadar büyük doğurduğunu biliyor muydunuz? O yüzdende 15cm’lik bu sıçan büyüklüğündeki bebeklerini yanlışlıkla ezdiği de oluyor. Pandalar da insan gibi mekik çekiyor. Eskiden etobur olan pandalar günde 30kg bambu yiyor.


Şangay sokaklarında abacus satılıyor, oysa Çin yapımı hesap makinaları ABD’de bir dolara satılıyor. Kadını erkeği sokağa renkli pijamalarıyla çıkıyor. Bizde de bir zamanlar eşorfman giymek modaydı burda da pijama.

Gökdelen ve binalarının mimari görünüşüyle övünüyor Şangay’lılar. Haklılarda! Bir bina diğerine benzemiyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder